17 Nisan 2009 Cuma

Hümik Asitlerin Tiroit Bezine Etkileri

Doğal terapiler, birçok ciddi rahatsızlıklara neden olan hipotirioidizm (düşük tiroit), hipertirioidizm (yüksek tiroit), Graves Hastalığı (hipertirioidizme bağlı, gözlerin ileri fırlak olduğu ve tiroit bezinin büyüdüğü bir hastalık; egzoftalmik guatr), Wilson Sendromu gibi tiroit hastalıklarını önleyip tedavi edebilmektedir. Tiroit problemi olan birisinin ana hedefi vücutta birikmiş toksinleri bertaraf ederken vücuda yeni toksin girişini engellemektir. Tiroidin bozulması, ya düşük ya da yüksek olması, genellikle vücut tarafından kaynaklanan otoimmün (doğuştan gelen bağışıklık) yansıması nedeni iledir. Bu yansıma, dokuların vücuda yabancı madde algılaması nedeni ile bağışıklık sisteminin tiroit bezine hücum eden antikorları ürettiği durumdur. Normal hormon üretimi alt-üst olmuştur. Genellikle, bunun nedeni tiroit bezi dokularında tehlikeli toksinlerin, klorlu maddelerin, virüslerin, patojenlerin, enfeksiyonların, yediğimiz gıdalardan gelen tarım ilaçlarının, yapısı değiştirilmiş enzimlerin veya hormonların artmasındandır. Böyle durumlar ayrıca boğazda şişliğe, tümörlere ve kansere neden olabilmektedir.

Vücudun ilk savunma hattı uygun bir yüksek kaliteli hümik asit preparatı içeren gıda takviyesine başlamaktır. Hümik asitler (humat tuzları) bitki orijinli olup suda çözünebilen doğal maddelerdir. Hümik asitler vücuda kan yolu ile yayılan, hatta hücrelerin içlerine kadar nüfuz eden birçok iyileştirici fitokimyasallar ve enzimler içermektedir. Tıp fakülteleri ve hastane çalışmaları göstermiştir ki özellikle hazırlanmış hümik asit özütleri anormal tiroit hormonu salgısını düzenlemektedir. Bu durum hücresel seviyede onların RNA ve DNA’yı düzenleme kabiliyetlerinden kaynaklanmaktadır. Yapılan benzer çalışmalar da hümik asitlerin bağışıklık sistemini düzenleyen immunomodülatör gibi hareket ettiklerini göstermiştir. Hümik asitler bilinen en güvenli ve en güçlü antiviral maddelerden biridir. Teknik anlamda antibiyotik olmamalarına rağmen onların antibiyotik benzeri etkileri aynı derecede küçük miktarlardaki penisilinin gücüyle kıyaslanmaktadır. Antibiyotiklerden farklı olarak, farmakolojik ilaçların ortak sorunu olan hastalığın herhangi bir antibiyotik mukavemet gerilimini meydana getirmeksizin süreye bağlı kalmadan hümik asitlerin kullanılabilmesidir.

Hümik asit özütleri doğal bir şelat terapisi üretmektedirler. Onlar vücudu, karaciğeri ve sindirim sistemini toksinin, ağır metallerin, klorlu yan ürünlerin vb. yapısına yapışarak detoks yapmaktadır. Burada onları etkisiz hale getirmekte, nötralize etmekte ve atık ürünler olarak onları vücuttan uzaklaştırmaktadırlar. Hümik asitler ayrıca mikro besin elementlerini uyaran hormon tedarikini yaptığı kadar tehlikeli serbest radikalleri etkisizleştirerek de doğanın en güçlü antioksidanları olarak vazife görmektedirler.

Düşük tiroit bezi düzenli görev yapabilmesi için yeterli miktarda organik iyot gerektirmektedir. Buradaki organikten maksat, karbon molekülüne bağlı olan iyodun bitkisel kaynaklı olmasıdır. Yüksek kaliteli, güvenli ve her daim alınabilir iyot hümik asitlerde bulunmaktadır. Diğer güvenli ve etkili kaynağı ise kelpten (yüksek miktarda hümik asit içeren bir tür yosun) gelmektedir. Günlük 2000 ila 3000 mg dozda kelp güvenli ve etkilidir. Diş macunlarında bulunan florur da dâhil vebadan kaçar gibi klor ve flordan sakınmak gereklidir. Yumuşak sularda kullanılan fosforik asit de florur içerebilmektedir. Klor ve flor kimyasal olarak iyotla alakalıdır ve tiroit bezinde iyot reseptörlerini bloklayarak onunla rekabet etmektedir.

Tiroit hormonu tirosinden yapılmaktadır. Tirosin vücudun gerekli bir amino asit olan fenilalaninden çevirdiği bir amino asittir. Vücut proteinleri amino asitlere dönüştürmek için parçalamaktadır. Yetersiz protein alımı veya sindirim ve metabolizma boyunca dönüşüm problemleri tirosin alımını sınırlamaktadır. Bu durum PKU’ya (fenilketonüre) sahip kişilerde özellikle daha yaygındır. PKU vücudun fenilalanini tirosine düzenli olarak çeviremediği bir durumdur. Düşük kan plazma seviyesi düşük tiroitle birleştirilmiştir. Tirosin saflaştırılmış su veya meyve suyu ile en iyi aç karna alınmalıdır. Tiroit takviyesinde yetişkinler için günlük doz, süt ve diğer proteinli gıdalardan bağımsız, özellikle yemeklerden bir saat önce yaklaşık 1000 mg’dır.

Minerallerden bir tanesinin fazla olmasının bir diğerinin eksikliğine neden olduğu bilinmektedir. Vücutta bakırın fazla bulunması tiroit fonksiyonlarının düşük olmasının en önemli nedenlerinden biridir. Fazla miktardaki bakır, tiroit reaksiyonlarında gerekli olan mangan, demir ve selenyumla birlikte çinkonun fonksiyonunu engellemektedir. Gıda takviyelerindeki hümik asitler, mineraller arası uygun dengeyi sağlamaya yardımcı olmaktadır. Onlar fazla bakırı şelatlayıp vücuttan atmaktadır. Hümik asitler arzu edilen doğallıkta uygun dengeyi koruyarak minerallerin güvenli-doğal-organik-bitkisel formlarını sağlamakla vücudu beslemeye yardım etmektedir. Bilimsel tıbbi çalışmalar göstermiştir ki tiroit fonksiyonlarını doğal olarak tamir etme ümidi vardır. Vücut besin elementlerinin uygun seviyelerine ulaştırılırsa tiroit yine çalışmak için bir şans yakalamış olabilecektir. Birçok vakıada beslenme terapistleri, vücut sıcaklığı düşerken tiroit fonksiyonunun sadece birkaç aydan sonra çalışmaya başladığını göstermiştir. Dikkatli ve önlem alınarak yapılan beslenme muhtemelen en güvenli ve iyi tedaviyi sağlayacaktır.

Birçok ciddi sağlık problemine neden olan teşhisi konulamayan düşük tiroit toplumun %70’ini etkilemektedir. Düşük tiroitli hamile kadınların düşük IQ’lu çocuklara sahip olabileceği tehlikesine vurgu yapılmıştır. Araştırmalar ayrıca düşük tiroidin kalp krizi tehdidini yükselten kolesterol seviyesini arttırdığını göstermiştir. Aşağıdaki tabloda düşük tiroidin meydana getirebileceği bazı problemler görülmektedir.


Çok az doktor gün geçtikçe sürekli kötüye giden teşhis edilemez tiroit problemini anlamakta veya bilmektedir. Birçok insan, neden kaynaklandığı doğru biçimde belirlenemeyen oldukça gerçekçi ve ciddi belirtilere sahiptir. Bundan dolayı da yanlış hastalık için tedavi olmaktadırlar. Hatta hastalara belirtilerin psikosomatik (zihni ve ruhsal faktörlerden vücut işlevlerini etkilemesi ile beliren) bir durum olduğu söylenip psikiyatristte gönderilmektedir. Düşük tiroidin teşhis edilemeyen belirtileri ve tehlikeli sonuçları yukarıdaki tabloda görülmektedir.

Gıda zincirinde bulunan bileşikle alakalı tehlikeli bir klorür olan dioksin düşük tiroidin nedenlerinden biridir. Diğer bir zehirli madde de içme suyunun klorlanması ile üretilmektedir. Özellikle bu klorlu su gıda olarak tüketilen bitki fitokimyasalları ile karıştığı zaman daha farklı bir tehlike oluşmaktadır. Gıdalarda bulunan hormon benzeri bitki besin elementleri klorür ile yapısı değiştirilip bezlere sürekli zarar veren mutajenlere dönüşmektedir. Günümüz gıdalarındaki değerli fitokimyasalların ciddi eksikliği de besinsiz kalmış hormonsal fonksiyonlardan sorumlu olabilmektedir.

Bilim adamları tiroidi ölçmek için basit bir yöntem geliştirmişlerdir. Bu yönteme göre, basit bir termometre ile vücut sıcaklığı ve nabız sayısı tespit edilmektedir. Sabah uyanıldığında henüz daha yatak iken koltuk altına termometre konularak vücut sıcaklığı ölçülüp 36.5°C ila 36.7°C arası bir değer elde edildiğinde ve nabız da 65–75 adet/dak arası olduğunda tiroit normal demektir. Bu değerlerin altında düşük tiroit belirtisi ve üstündeki değerlerde de yüksek tiroit belirtisi tahmin edilmektedir. Gün içi saat 10 gibi veya öğlen yemeğinden yarım ila bir saat sonra yapılan ölçümde vücut sıcaklığı ortalama 37°C ve nabız da 84 adet/dak olması normal karşılanmıştır.

Geleneksel tıp maalesef tiroit problemlerini çözmede aciz kalmıştır. Tıp düşük tiroit seviyesini ölçmede TSH (tiroidi uyaran hormon) testi kullanmaktadır. Bu test çok doğru neticeler vermemektedir. Bunun sebebi ise tiroit seviyesinin ancak bir kısmının ölçülmesindendir. Tiroit hormonları vücutta doğal olarak doğru biçimde çalışıyorlarsa bu testler tiroit seviyelerini göstermemektedirler. Aynı belirtileri gösteren birçok insan doğru tedaviyi kan seviyelerinin normal çıkmasından dolayı alamamaktadırlar.

İlaç firmaları genelde bir işe yaramayan sentetik levotiroksini üretmektedirler. Bu ürünler, tiroit hormonlarının en aktif olanı T3’e (triiyodotironin) dönüştürmede kullanılmak için karaciğere bağlı bulunan T4’e (tiroksin) sahiptirler. Birçok vakıada sentetik tiroit ilaçları, kan testleri normal olsa bile doğru bir şekilde dönüşümü yapamamaktadır. Sentetik tiroit ilaçları ile tedavi edilen hastalar sıklıkla yan etkilerle karşılaşmaktadırlar. Fakat T4, T3, T2 ve T1 hormonları içeren doğal kurutulmuş tiroit verildiği zaman hastalar kendilerini daha iyi hissetmektedirler. Birçok hekim, hastalıkla bir alakaları olmayan büyük ilaç firmaları tarafından hastalığın ciddi ve potansiyel ölümcül olduğu yönünde çok kötü biçimde telkin edilmektedir. Çalışmalar, sentetik tiroit ilaçlarının vücudun kemik kütlesini %13 azalttığını göstermektedir.

Referanslar

Editör: Mümin DİZMAN

humik.asitler@gmail.com